Ahiret Gününe İman
Ahiret günü; İnsanların hesap ve dünyada yaptıklarının karşılığını alma günüdür. Ahiret gününün bu şekilde isimlendirilmesinin sebebi onun son gün olup dünya için başka bir gün olmadığı içindir. Ahiret günü kıyamet günü diye de isimlendirilmiştir.
Ahiret gününe iman: Allah ve Rasulünün haber verdiği ölümle başlayan kabrin fitnesine, oradaki nimet ve azaba, tekrar dirilmeye, haşra, amel defterlerine, hesaba, teraziye, havuza, sırata, şefâate, cennete, cehenneme ve kıyamet alametlerine iman etmeyi gerektirir.
Kur’an’ın Ahiret Gününe Önem Vermesi
Kur’an imanın bu kısmına çok önem vermiş ve onun mutlaka gerçekleşeceğini değişik vesilelerle ortaya koymuş, insanın ondan gafil olmaması için her fırsatta ona dikkat çekmiştir. Kur’anda bu büyük güne verilen önem, birçok ayette Allah’a imanla ahiret gününe iman yan yana zikredilme şeklinde tezahür etmiştir. Bunu şu ayetlerle örneklendirebiliriz. Allah-u Teâlâ Kitabında şöyle buyuruyor:
“Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik Allah’a ahiret gününe iman etmektir.”
Bakara 177
“Herkim Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve salih amel işlerse onlara Rab’leri katında müKâfat vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.”
Bakara 62
“Bu sizden Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimselere verilen bir öğüttür.”
Bakara 232
“…Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen kimselerle savaşın.”
Tevbe 29
“Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, ahiret gününü umut edin. Yeryüzünde karışıklık çıkarıp bozgunculuk yapmayın dedi.”
Ankebût 36
Allah-u Teâlâ Kitabında kıyamet gününü birçok isimle zikretmiştir. Bu da ona verilen önemin bir başka tezahürüdür. Ahiret gününe imanın insan hayatında etkin bir tesiri vardır. Çünkü ahiret günü ve ondan sonra gerçekleşecek hesap, ceza, cennet, cehennem vb. şeylere iman, kişiyi orası için hazırlık yapmaya yönlendirir.
Bu iman, sahibine cennete girdirici salih amel yaptırır; cehenneme girdirici kötü amellerden de uzaklaştırır. Dünyada kendisinin imtihan için kaldığını bilen bir kimse, bu imtihan dönemini iyi değerlendirir ve bu dönemi kendi aleyhine kapatmaz.
Hayır ve iyi işler yapanlara sevap ve cennet, kötü işler yapan asi kimselere de cehennem vereceğini vadeden, hâkimler hâkimi Zatın huzurunda söz ve fiillerinden hesaba çekileceğine iman eden bir kimse, heva ve hevesine göre değil, Allah ve Rasulünün ölçülerine göre bir hayat yaşar. İçerisinde salih amellerin bulunduğu defterinin tartıda ağır gelmesi için çaba harcar. Allah-u Teâlâ Kitabında şöyle buyuruyor:
“O gün tartı tam doğrudur. (Kimseye zulmedilmez) Kimin sevap tartıları ağır gelirse, işte onlar felaha erenlerdir. Kimin sevap tartıları hafif gelirse, işte onlar da ayetlerimize haksızlık etmelerinden dolayı kendilerini ziyana uğratanlardır.”
A’raf 89
Kur’an ahiret gününe imanla salih ameli birçok ayette birbirine bağlamıştır Allah-u Teâlâ Kitabında şöyle buyuruyor:
“Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimseler imar eder…”
Tevbe 18
“Allah’a ve ahiret gününe iman edenler; mallarıyla ve canlarıyla cihat etme hususunda senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini bilir. Fakat Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, kalpleri kuşkuya düşmüş ve şüpheleri içinde bocalayıp duran (savaştan geri kalmak için) senden izin isterler.”
Tevbe 44, 45
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kavmi Allah’a ve Rasulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin.”
Mücadele 22
“And olsun onlarda (İbrahim ve ona iman edenlerde) sizin için Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır.”
Müntehine 6
İnsan unutkan ve gaflet sahibi olup dünya hayatına aşırı düşkün olduğu ve geleceğini ihmal ettiği için, Kur’an dünya hayatını oyun ve eğlence, dünya metâının geçici, ahiret hayatının da ebedi olduğunu her fırsatta hatırlatmıştır. Allah-u Teâlâ Kitabında şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler, size ne oldu ki; Allah yolunda topluca savaşa çıkın dendiği zaman yere çakılıp kaldınız. Ahirete karşılık dünya hayatına mı razı oldunuz?! Fakat dünya hayatının metâı (faydası) ahirete nisbeten çok azdır.”
Tevbe 38
“Bilin ki dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışıdır. Bu tıpkı bir yağmura benzer ki bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap; Allah’tan ise mağfiret ve rıza vardır. Dünya aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.”
Hadid 20
Ahiret Gününe İmanın Delilleri
Kur’an, sünnet, akıl ve fıtratı selime ahiret gününe iman etmemizi gerekli kılıyor. Allah-u Teâlâ Kitabında ahiret gününe imanın gerekliliğini sıkça zikretmiş ve onun mutlaka gerçekleşeceğini haber vermiştir. Kıyamet gününe iman etmeyenlerin şüphelerini akli ve nakli delillerle boşa çıkarmıştır. Allah-u Teâlâ ahiret gününe imanın gerekliliği hususunda şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet saati mutlaka gelecektir. Bunda asla şüphe yoktur.”
Mü’min 59
“Sura üflendiğinde göklerde ve yerde olanlar kendilerinden geçip yere yıkılırlar. Ancak Allah’ın dilediği kalır. Sonra sura bir daha üflenir, birden onlar mezardan kalkıp bakarlar.”
Zümer 68
“…İlk yaratmaya başladığımız gibi tekrar iade edeceğiz; bu üzerimize bir va’ddir; biz bunu mutlaka yapacağız.
Enbiyâ 104
“Allah, kendinden başka ilah yoktur! Sizi mutlaka kıyamet gününde bir araya toplayacaktır. Bunda şüphe yoktur. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir.”
Nisâ 87
Kur’an’ın bildirdiğine göre her nebi kavmini, ahirete iman etmeye davet etmiştir. Dolayısıyla semavi dinlerin hepsi öldükten sonra dirilmeyi iman rükünlerinden saymış; ahiret ve dirilmeye iman etmeyen kimseyi mü’min saymamıştır. Bazı inatçı kâfirlerin dışında ahireti inkâr eden de olmamıştır.
Nuh (Aleyhisselam) kavmini ahirete iman etmeye davet ederken şöyle demiştir:
“Allah sizi bitki (bitirir) gibi topraktan bitirmiştir. Sonra sizi yine oraya geri çevirecek ve (tekrar diriltip) bir çıkışla çıkartacaktır.”
Nuh 17, 18
İbrahim (Aleyhisselam):
“Beni öldürecek, sonra diriltecek O’dur. Ceza (kıyamet) günü hatamı bağışlayacağını umduğum da O’dur.”
Şuara 81, 82
Musa (Aleyhisselam):
“Kıyamet saati mutlaka gelecektir. Kıyamete iman etmeyen ve kendi hevasına uyan kimse seni ona imandan alıkoymasın sonra helak olup gidersin.”
Ta-Ha 15, 16
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Kâfirler diriltilmeyeceklerini sandılar. De ki: Hayır, Rabb’ime and olsun ki mutlaka diriltileceksiniz. Sonra yaptıklarınız size haber verilecek. Bu Allah’a göre kolaydır.”
Tegabun 7
Tarih boyunca kâfirlerden tekrar dirilmeyi inkâr edenler olmuştur. Allah onları bize Kitabında haber vermektedir:
“Biz kemikler haline geldikten ufalanıp toprak olduktan sonra mı, sahiden biz mi yeni yaratılışla diriltileceğiz? dediler.”
İsra 49
“Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (tekrar hayata döneceğiz)? Bu (gerçekleşmesi) uzak bir dönüştür. (Biz) o su ile ölü bir beldeyi dirilttik. İşte mezardan çıkış da böyledir. Onlardan önce Nuh kavmi, Res ve Semud halkı da yalanlamışlardı. Ad, Firavun ve Lut’un kavmi, Eyke halkı ve Tubba kavmi. Bunların hepsi rasulleri yalanladılar ve tehdidimi hak ettiler. İlk yaratma ile yorulup aciz mi kaldık ki (tekrar diriltmeden aciz kalalım)?! Doğrusu onlar yeni bir yaratmadan kuşku içindedirler.”
Kahf 3, 11, 15
Kâfirlerin tekrar dirilmeyi inkâr ve ondaki şüpheleri, Allah’ın kudretine olan bilgisizlikleri ve akıllarını gereği gibi kullanmadıklarındandır. İlk yaratılışlarını unutarak çürüyüp toprak olmuş bu kemikleri kim diriltecek diye akıllarınca delil getirmeye çalışmaktadırlar. Kur’an bunu bize şöyle naklediyor:
“Kendi yaratılışını unutarak ve bize bir misal vererek: ‘Şu kemikleri kim diriltecek?’ dedi. De ki: Onları ilk defa yaratan diriltecektir…”
Yasin78, 79
Bu mübarek ayette çok nefis ve ince bir mana vardır. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmakta:
“Ey insan! Çürüyüp toprak olduktan sonra tekrar dirilmeyi nasıl inkâr eder ve onu uzak görürsün? Oysa biz senin aslını ilk yaratışta da topraktan yaratmıştık. Seni ilk seferinde topraktan yaratan toprak olduktan sonra tekrar yaratmaya elbette kâdirdir.”
“Ey insanlar! Eğer öldükten sonra tekrar dirilmede şüphede iseniz (bilin ki) biz sizi önce topraktan yarattık…”
Hac 5
“Gökleri ve yeri yaratan onların benzerlerini yaratamaz mı? Elbette yaratır. O çok bilen yaratıcıdır.”
Yâsîn 81
Allah-u Teâlâ kullarına bu dünyada da ölüleri dirilttiğini göstermiştir. Bakara süresinde buna beş tane örnek vardır:
1) Musa (Aleyhisselam)’ın kavmi kendisine:
“Ey Musa! Biz Allah’ı açıkça görmedikçe sana iman etmeyiz…” dediklerinde Allah onları yıldırıma çarptırarak öldürmüş ve iman etmeleri için tekrar diriltmişti. Allah-u Teâlâ bu hususu şöyle anlatıyor:
“Bir zaman da: Ey Musa! Biz Allah’ı açıkça görmedikçe sana iman etmeyiz demiştiniz de sizi yıldırım yakalamıştı. Siz de bunu görüyordunuz. Sonra belki şükredersiniz diye sizi ölümünüzün ardından tekrar dirilttik.”
Bakara 55
2) İsrail oğullarının anlaşmazlığa düştüğü öldürme olayında Allah-u Teâlâ İsrail oğullarına bir inek kesip onun bir parçasını öldürülen kişiye vurmalarını emreder. Ayetlerde tarif edilen ineği kesip öldürülen kişiye vurduklarında ölü dirilir ve katilini onlara haber verir. Allah-u Teâlâ bu olayı bize şöyle bildiriyor:
“Hani siz bir adam öldürmüştünüz de onun katili hakkında birbirinizle atışmıştınız; oysa Allah, gizlediğinizi ortaya çıkaracaktı. Onun için ineğin bir parçasıyla öldürülene vurun demiştik. İşte Allah böylece ölüleri diriltir. Size ayetlerini gösterir ki aklınızı kullanasınız.”
Bakara 73
3) Sayıları binlerce olup ölüm korkusuyla beldelerinden kaçan kimselerin kıssası:
“Sayıları binlerce olup ölüm korkusuyla beldelerinden kaçan kimseleri görmedin mi? Allah onlara: Ölün dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı ikram sahibidir. Fakat insanların çoğu şükretmezler.”
Bakara 243
4) Viran olup harabeye dönen bir beldeye uğrayan bir kişi gördüğü manzara karşısında belde halkının tekrar dirilmesinin mümkün olmadığını düşünmüştü. Bunun üzerine Allah onu öldürmüş, yüz sene ölü olarak bırakmış, sonra onu tekrar diriltmişti. Bu olayı Allah-u Teâlâ şöyle bildiriyor:
“Allah kendisini yüz sene öldürüp sonra da diriltti. Ne kadar ölü olarak kaldın? dedi. ‘Bir gün veya bir günün birazı kadar kaldım’ dedi. Allah dedi ki: Hayır yüz sene kaldın. Yiyecek ve içeceğine bak, bozulmamış. Eşeğine bak, seni insanlar için bir ibret kılalım diye (böyle yaptık. Eşeğin) kemiklerine, nasıl onları birbiri üstüne koyuyor, sonra onlara et giydiriyoruz. Bu işler ona iyice belli olunca: ‘Allah’ın her şeye kadir olduğunu biliyorum’ dedi.”
Bakara 259
5) İbrahim (Aleyhisselam)’ın kıssası. İbrahim (Aleyhisselam) kalbi mutmain olması için Allah-u Teâlâ’dan ölüleri nasıl dirilttiğini kendisine göstermesini istemişti. Allah-u Teâlâ bu olayı bize şöyle nakletmektedir:
“İbrahim de bir zaman: Rabb’im, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster demişti. (Allah): İnanmadın mı dedi. (İbrahim): Hayır inandım, fakat kalbim kuvvet bulsun diye (görmek istiyorum) dedi. O halde kuşlardan dört tane al; onları kendine çek; sonra kesip her dağın başına onlardan birer parça koy. Sonra onları kendine çağır; koşarak sana gelecekler. Bil ki, Allah daima galip ve hikmet sahibidir dedi.”
Bakara 260
Ayetlerde görüldüğü gibi Allah-u Teâlâ hem fert hem de toplum şeklinde dünyada iken kullarına tekrar dirilmeyi göstermiştir. Hatta yüz sene ölü kalıp sonra diriltilen kimsenin kıssası anlatılırken, Allah ona eşeğinin dirilişini göstererek gözüyle müşahede ettirmiştir.
Akli Yönden Tekrar Dirilmeye Örnekler
Şüphesiz ki Allah-u Teâlâ gökleri ve yeri örneksiz olarak yaratmıştır. Gökleri, yeri ve onların içindekileri benzersiz ilk defa yaratan onları tekrar diriltmeye elbette güç yetirir:
“Yaratmaya başlayan O’dur. (Öldükten) sonra onu tekrar iade eder. Bu Ona daha kolaydır…”
Rum 27
Sonra Allah-u Teâlâ tekrar dirilmeyi yeryüzünde bize bitkiler ve bazı hayvanlar üzerinde gösterir. Yeryüzü kışın gelmesiyle güzellik ve canlılığını kaybeder. Ağaçlar kurur yapraklarını döker, yemyeşil otlar kupkuru olup rüzgârın önünde yok olup giderler. Baharın gelmesiyle yeryüzünde tekrar bir canlılık ve hareket başlar. Allah-u Teâlâ birçok ayette yeryüzünün öldükten sonra dirilmesini ahiretteki dirilmeye benzetmiş ve bunu tekrar dirilmeye örnek vermiştir:
“Onun ayetlerinden biri de, sen toprağı boynu bükük kupkuru görürsün. Onun üzerine suyu döküğümüz vakit, titreşir kabarır. Onu dirilten Allah elbette ölüleri de diriltir. O her şeye kadirdir.”
Fussilet 39
“Gökten bereketli su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik. Birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları yetiştirdik. Kullara rızk olması için. O su ile ölü bir beldeye can verdik. İşte (kabirden) çıkışta böyledir. Nasıl ölen toprak canlanıyor, ağaçlara taze bir hayat geliyor, bitkiler yerden çıkıyorsa, siz de kabirlerden öyle taze can bulup çıkacaksınız.”
Kâf 9, 10, 11
Ahiret Günüyle Alakalı Meseleler
Ahiret gününe iman, imanın en önemli rükünlerinden bir rükün olunca, onu biraz tafsilatlı izah etmek zorunludur. Bir mü’min kıyamet denen bir günün kendisi için takdir edilen bir zamanda kesin tahakkuk edeceğine itikat eder ki bu icmali imandır. Sonra o, Kur’an ve Sahih Sünnette haber verilen, ölümle başlayan gaybî işlerin hepsine inanır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Kabir Fitnesi ve Sorgu Melekleri
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in haber verdiği kabrin fitnesi ve meleklerin kulu Rabb’i, dini ve Nebisi hakkında sorguya çekmesidir. Bunun delili ise Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sahih hadislerde insanlar kabirlerinde imtihan olunacaklar demesidir.
Esma (Radiyallahu Anha) şöyle demiştir:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Evvelce bana gösterilmemiş birçok şey bu imtihanlarına benzer veya ona yakın bir imtihan geçireceksiniz. (Kabirdeki kimseye) bu adam hakkında bilgin nedir? denir.
Mü’min veya yakîn sahibi:
−O zat Muhammed’tir. Biz de davetine icabet ettik ve Ona uyduk. O zat Muhammed’tir, diyecek ve bu söz üç kere tekrarlanacak.
Ondan sonra o kimseye:
−Yat ve rahatça uyu, O zatın risaletine kesin inandığını bildik denilecek.
Münafık veya şüpheci (bu soruya):
−Ben bilmiyorum, insanların bir şeyler söylediğini işittim, ben de onu söyledim diyecek’ buyurdu.”
Buhari 1/243, Müslim 905, Malik 1/188, 189
Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Kul kabrine konduğu ve arkadaşları dönüp gittiği zaman, o arkadaşlarının ayakkabılarının sesini işitir. Ona iki melek gelir. Bunlar ölüyü oturturlar ve ona:
−Muhammed denilen kimse hakkında ne dersin? derler.
O kul:
−Onun Allah’ın Kulu ve Rasulü olduğuna şahadet ederim der.
Bunun üzerine melekler tarafından:
−Ey mü’min! Cehennemdeki yerine bak! Allah bu azap yerini senin için cennetten bir makama değiştirdi denir. O kul cehennem ve cennetteki iki makamını birden görür. Fakat kâfir veya münafık olan ölü ise meleklerin sorusuna:
−Muhammed hakkında bir şey bilmiyorum. İnsanların Ona söyledikleri bir sözü işitir ben de onu söylüyordum der.
Melekler o kâfir veya münafığa:
−Anlamaz ve uymaz olaydın der sonra bu kâfir veya münafığın iki kulağı arasına demir bir balyozla vururlar. O balyozu yiyince kâfir veya münafık şiddetle feryat eder. Bu feryadı ins ve cinden gayrı ona yakın her şey işitir’ buyurdu.”
Buhari 1259, İbni Hibban 3120
Bera bin Azib (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Allah, mü’minleri dünya hayatında da ahiret hayatında da sabit bir sözde sebat ettirir…” İbrahim 27. ayeti kabir azabı hakkında indi.
Kabirde ölüye:
−Rabb’in kimdir? diye sorulur.
O da:
−Rabb’im Allah ve Nebim Muhammed’tir der.
İşte bu Allah’ın:
“Allah, mü’minleri dünya hayatında da ahiret hayatında da sabit bir söz üzere sebat ettirir…”
ayetindeki sabit kavlin delalet ettiği sözdür’ buyurdu.”
Müslim 2874/73, Buhari 1294
Kabrin, Sahibi İçin Azap ve Nimet Oluşu
Kabir fitnesinden sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in haber verdiği kabir azabı ve kabir nimetine iman etmemiz de gerekir. Kabrin azap ve nimetine Kur’an ve Sahih Sünnette birçok deliller vardır.
“…Firavun ailesini, azabın en kötüsü kuşattı. Sabah akşam ateşe sunulurlar. (Dünya durdukça azap böyle devam eder.) Kıyamet koptuğu gün de Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun denir.”
Gafir 46
Allah-u Teâlâ bu ayette Firavun ailesinin iki çeşit azap ile cezalandırılacağını söylüyor.
Birincisine:
“…Sabah akşam ateşe sunulurlar.” buyruğu ile işaret etmekte, ikincisine ise:
“…Kıyamet koptuğu gün de Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun denir.” buyruğu ile işaret etmektedir. Bu ayete dikkat edildiğinde ikinci azabın kıyamet saatinden sonra olduğu anlaşılmaktadır.
Birinci azap ise kıyamet saatinden önceki sabah akşam kâfirlerin arz olundukları bu dünyadaki azap. Yani, ölümle dirilme arası kabir azabı olduğu anlaşılmaktadır. Allah ölümden sonra kıyametten önce meydana gelen azaba şu ayetle de işaret etmiştir:
“O zalimler ölüm dalgaları içinde, meleklerde ellerini uzatmış: Haydi canlarınızı çıkarın, Allah’a gerçek olmayanı söylemenizden ve Onun ayetlerine karşı büyüklük taslamanızdan ötürü, bu gün alçaklık azabıyla cezalandırılacaksınız’ derken onların halini bir görsen.”
En’âm 93
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) bu ayetin tefsirinde şöyle demiştir. Bu azap ölüm anında başlayan azaptır. Meleklerin ellerini uzatmasından murat, onlara azap etmesi yüzlerine ve arkalarına vurmasıdır. Buna Allah’ın:
“…Melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vura vura canlarını alırken halleri nice olur.” Enfal 50 buyruğu şahadet etmektedir. Bu her ne kadar definden önce ise de ahiretteki azaptan önce olması Sebebiyle kabir azabından addedilmiştir. Çünkü öldükten sonra ve ahiretten önceki azabın geneli kabirde olmaktadır.
Kabir azabıyla ilgili hadisler sayı bakımından bayağı kabarık olup mütevatir derecesindedir. İmamı Nevevî Müslim’in şerhinde şöyle demiştir:
Ehli sünnetin yanında kabir azabı sabittir. Onlar bu hususta Kitap ve Sünnetin delillerini kabul edip ona inanmaktadırlar. Kabir azabıyla ilgili hadislerin birkaç tanesini zikretmekte yarar vardır:
Zeyd bin Sabit (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Neccar oğullarına ait bir bahçede ve katırının üzerinde bulunduğu bir sırada biz onunla beraberdik. Katır aniden yoldan saptı ve koştu. Nerede ise Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i yere atacaktı. Orada altı veya beş veya dört tane mezarla karşılaştık.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Bu mezarların sahiplerini kim tanıyor?’ dedi.
Bir adam:
−Ben tanıyorum dedi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Bunlar ne zaman öldüler?’ dedi.
O adam:
−Müşriklik zamanında öldüler dedi.
Bunun üzerine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Şüphesiz bu ümmet kabirleri içinde imtihana tabi tutuluyorlar. Şayet ölülerinizi gömmeyi terk etmeniz endişesi olmasaydı, bu mezarlıktan işitmekte olduğum kabir azabından bazısını sizlere işittirmesini Allah’tan muhakkak talep ederdim’ buyurdu.
Sonra yüzünü bize dönerek:
−‘Kabir azabından Allah’a sığının!’ buyurdu.
Sahabeler:
−Kabir azabından Allah’a sığınırız dediler.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Kabir azabından Allah’a sığının!’ buyurdu.
Sahabeler:
−Kabir azabından Allah’a sığınırız dediler.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Fitnelerden, onların görünenlerinden ve görünmeyenlerinden Allah’a sığının!’ buyurdu.
Sahabeler:
−Fitnelerden, onların görünenlerinden ve görünmeyenlerinden Allah’a sığınırız dediler.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Deccal fitnesinden de Allah’a sığının!’ buyurdu.
Sahabeler:
−Deccal fitnesinden de Allah’a sığınırız dediler.”
Müslim 2867/67
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) dedi ki:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iki kabre uğradı ve:
‘Bu iki kabrin sahibi azap olunuyorlar! Hem de büyük bir şeyden dolayı azap olunmuyorlar. Onlardan biri söz taşır, diğeri de bevlinden sakınmazdı…’ buyurdu.”
Buhari 1361, 6052, Müslim 292/111
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Sizden biri vefat ettiğinde sabah ve akşam ona makamı gösterilir. O kimse cennet ehlinden ise cennet ehli makamlarından bir makam; ateş ehlinden ise cehennem ehlinin yerlerinden bir yer gösterilir ve:
−Burası senin oturacağın yerdir. Kıyamet günü Allah seni o makama gönderecektir denir’ buyurdu.”
Buhari 1301, Müslim 2866/65
Kabir azabı ve nimetlerinin keyfiyetiyle ruhun ölüye dönüşünün keyfiyetine gelince, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den sahih olarak rivayet edilen hadislerin dışına çıkmak doğru değildir! Tahavi akidesinin şârihi İbni Ebi’l-İz bu hususta şöyle demektedir:
“Kabrin azap ve nimeti, iki meleğin gelip ölüye bir şeyler sorması Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den mütevatir olarak rivayet edilmiştir. Dolayısıyla onlara îtikat etmek gerekmektedir. Nasıllığı ve niceliği hakkında konuşmak doğru değildir. Bilakis ruhun cesede dönüşü bizim keyfiyetini bilmediğimiz bir tarzdadır. Kabir azabı berzah azabıdır.
Ölüp kabir azabına müstahak olanlar şüphesiz onu tadacaktır. Onlar ister bir kabre defnedilsin, ister suda boğulup cesedi kaybolsun, ister kurda kuşa yem olsun aynıdır. Azap defnedilenlere ulaştığı gibi bunlara da ulaşır.”
Tahavî Şerhi 399, 400
Bunu rüyasında azap ve işkence gören veya saadet içerisinde mutluluktan uçan biriyle örneklendirelim. Rüyasında azap içerisinde inleyen kimse, azabı sadece cisminde mi görmektedir, yoksa ruhunda mı? Sadece cisminde dense, uyuyan kimse vücudunda yara ve bere gibi bir şey görmemektedir.
Sadece ruhunda azap görür dense, azap anında yatağında kıvranması terleyip çığlık atması cismiyle alakalı bir şeydir. Netice olarak kabir azabı diye bildiğimiz ahiretten önce, öldükten sonra vuku bulan azap ve nimet, berzah azabı ve nimetleridir. Keyfiyeti bizce malum değildir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Sahih Hadislerinde gelen kabir azabı ve nimetleriyle ilgili haberlere inanıp onlarla yetinmek ve keyfiyetini araştırmamak en doğru yoldur.
Kıyamet Saatinin Alametleri
Kıyametin kopuş saatini Allah’tan başka kimse bilemez. Bu hususta Allah şöyle buyurmaktadır:
“Kıyamet saati hakkındaki bilgi Allah’ın indindedir.”
Lokman 34
Meşhur Cebrail Hadisinde de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“…Bu hususta kendisine soru sorulan sorandan daha bilgili değildir…” buyurmuştur.
Ancak onun yaklaştığını bildiren alametleri vardır. Bu alametleri hem Kur’an hem de sünnet bize bildirmiştir. Yukarıdaki Cebrail hadisinin sonunda onlardan birkaç tanesini zikretmiştir. Kıyametin yaklaştığını bildiren alametler, büyük ve küçük alametler olmak üzere iki kısma ayrılır.
1) Kıyamet saatinin yaklaştığını haber veren küçük alametlerdir. Bunların geneli ahir zamanda insanların fesat içerisinde olup aralarındaki fitnenin çoğalıp Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yolundan uzaklaşmaları Sebebiyledir.
Bunlardan bir kaçını zikredelim. Cebrail:
…O halde bana onun alametleri hakkında haber ver dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Cariyenin efendisini doğurması, çıplak ayaklı elbisesiz fakir koyun çobanlarının yüksek bina yapmakta birbirleriyle yarıştıklarını görmen.”
Müslim 8/1, Buhari
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘İki büyük Müslüman gurup birbirleriyle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır! Bu iki gurubun davaları bir olduğu halde aralarında büyük bir savaş olacaktır!’ buyurdu.”
Buhari 6974, Müslim 2888/17
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Bir adam Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e Kıyamet saati ne zaman gerçekleşecek? dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Emanet zâyi edildiği vakit kıyamet saatini bekle!’ buyurdu.
Adam:
−Emaneti zâyi etmek nasıldır? dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘İşler ehlinin gayrına tevdi edildiği zaman kıyamet saatini bekle!’ buyurdu.”
Buhari 6418
Küçük alametlerle ilgili başka hadisler de var ancak mevzuu çok uzatmamak için bu kadarla yetiniyoruz. Dileyen sahih hadis kitaplarına bakabilir.
1) Güneşin Batıdan Doğup Doğudan Batması
Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den hiç unutmadığım bir hadis ezberledim. Ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den işittim:
‘Çıkacak kıyamet alametlerinin ilki, güneşin batı tarafından doğmasıdır!’ buyuruyordu.”
Müslim 2941/118, İbni Ebi Asım 62, Tabarani 32
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Güneş battığı yerden doğmadan kıyamet kopmaz!”
İbni Mace 4068
2) Dâbbetu’l-Arz’ın Çıkışı
Allah-u Teâlâ Kitabında bu alamete şöyle işaret etmektedir:
“O söz (kıyametin kopuş vadi) başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir dâbbe (canlı) çıkarırız. O onlara insanların ayetlerimize içtenlikle iman etmediklerini söyler.”
Neml 82
Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den hiç unutmadığım bir hadis ezberledim. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den işittim şöyle buyuruyordu:
“Bir kuşluk vakti insanlara karşı bir dâbbenin zuhurudur…”
Müslim 2941/118, İbni Ebi Asım 62, Tabarani 32
3) Deccal’ın Ortaya Çıkışı
Kıyamet saatinin büyük alametlerinden biri de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Deccal ismini verdiği bir şahsın ortaya çıkışıdır. Deccal’e bu ismi, hakkı örttüğü ve çok yalan söylediği için verilmiştir.
Deccal kendisinin ilahlığını ilan edip, Allah’ın izni ve imtihan gereği harikuladelikler göstererek insanları dinlerinde fitneye düşürecektir. Bazı insanlar onun fitnesine kanıp yolunu saptırırken, Allah iman edenleri iman üzere sabit kılacaktır. Bu sebeple de mü’minler onun yalan ve fitnesine aldanmayacaklardır.
Daha sonra Allah-u Teâlâ, İsa (Aleyhisselam)’ı indirerek onu ve fitnesini ortadan kaldıracaktır! Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den Deccal’la ilgili rivayet edilen hadislerden bir kaçını burada zikredersek onu tanımamıza yardımcı olur.
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) insanlar içerisinde ayağa kalktı, Allah’ı layık olduğu sıfatlarla övdü. Sonra Deccal’ı zikredip şöyle dedi:
‘Ben sizi onun şerrinden inzar ediyorum! Nebilerin hepsi kavmini Deccal’in şerrinden korkutup sakındırmıştır. Yemin olsun Nuh da kendi kavmini Deccal’den sakındırmıştır. Ancak ben size hiçbir Nebinin söylemediği bir şey söyleyeceğim. İyi bilin ki Deccal şaşıdır; Allah ise şaşı değildir!’ buyurdu.”
Başka bir hadiste Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘…Muhakkak ki onun iki gözünün arasında Kâfir yazılıdır. Onun amelini kerih görüp sevmeyen herkes o yazıyı okur. Yahut her mü’min o yazıyı okur’ dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle devam etti:
‘Bundan sonra şunu kesin olarak bilin ki, sizden hiç kimse ölünceye kadar Aziz ve Celil olan Rabb’ini göremeyecektir!’ buyurdu.”
Buhari 2850, Müslim 2931/169
Huzeyfe (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Şüphesiz ki ben Deccal’ın yanında bulunan şeyleri ondan daha iyi bilmekteyim. Onun yanında akmakta olan iki nehir vardır. Onlardan biri göze görünüşte beyaz bir sudur. Diğeri de göze görünüşte alev alev yanan bir ateştir! Eğer herhangi bir kimse ona erişirse ateş olarak gördüğü nehre gelsin. Sonra başını daldırsın. Sonra başını aşağı indirip ondan içsin. Çünkü o soğuk bir sudur. Deccal de gözü silik bir kimsedir, gözü üzerinde kalın bir perde vardır. Onun iki gözü üzerinde kalın bir perde vardır. Onun iki gözü arasında Kâfir yazılıdır. Onu yazı yazan ve yazı yazmayan her mü’min okur’ buyurdu.”
Müslim 2934/105
Nevvas bin Sem’an (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gün Deccal’ı zikretti onun hakkında o derece alçaltma ve yükseltme yaptı ki artık bizler onu bir hurmalık içerisinde zannettik. Biz kendisine doğru yürüdüğümüzde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizdeki bu hali anladı ve:
‘Bu haliniz nedir?’ dedi.
Biz:
−Ya Rasulallah! Sabahleyin Deccal’ı zikrettin ve onun hakkında o derece alçaltma ve yükseltme yaptın ki nihayet bizler onu bir hurmalık içinde zannettik.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Beni sizin üzerinizde en çok korku ve endişeye düşüren deccal, bu sizin düşündüğünüz deccal den başkadır. Eğer o ben henüz sizin içinizde bulunurken meydana çıkarsa ben sizin önünüzde ona karşı durup sizleri müdafaa eder ve hiçbir yardıma muhtaç olmadan ona tek başıma burhanla galip olurum.
Eğer ben içinizde yokken çıkarsa, o zaman herkes bizzat kendi nefsinin savunucusudur. Allah her Müslüman üzerinde benim halefimdir. Şüphesiz ki Deccal son derece sevimsiz, gayet kıvırcık saçlı bir gençtir. Onun bir gözü sönmüştür (içi boşaltılmış üzüm tanesi gibidir).
Sanki ben onu Abdu’l-Uzza bin Kafan’a benzetiyorum. Sizlerden herkim ona erişirse, ona Kehf suresinin baş taraflarını okusun! Muhakkak o Şam ile Irak arasında kayalık bir mevkide çıkacaktır. Sağda ve solda süratle fesatlar çıkaracaktır. Ey Allah’ın kulları! Sizler dininiz üzere sebat ediniz!’ buyurdu.
Biz:
−Ya Rasulallah! Onun yeryüzünde kalma süresi ne kadardır dedik.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Kırk gündür. Bir gün bir sene gibi; bir gün bir ay gibi; bir gün de bir Cuma (yani bir hafta) gibidir. Onun geri kalan günleri sizin (normal) günleriniz gibidir. (Yani toplam 439 gündür)’ buyurdu.
Biz:
−Ya Rasulallah! Bir sene gibi uzun olan o gün içinde bizlere bir günün namazı kafi gelir mi? dedik.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Hayır, (kafi gelmez). Sizler o uzun günde, normal günlerinizden her namaz vakti kadar bir zaman takdir ediniz (ve namazlarınızı kılınız)’ buyurdu.
Biz:
−Ya Rasulallah! Onun yeryüzündeki hızı ne kadardır? dedik.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Rüzgârın yöneltip sevk ettiği yağmur gibidir. Deccal bir kavmin üzerine gelir ve onları kendisine iman etmeye davet eder. Onlar da ona iman edip kendisine tabi olurlar. Müteakiben deccal semaya emreder, sema yağmur yağdırır. Yere emreder, o da her türlü bitkiyi bitirir. O kavmin otlamaya çıkarılmış olan hayvanları akşam üzeri kendilerine en iri en güzel halde, memeleri sütün çokluğundan dolgun vaziyette, yanları iyice doyduklarından son derece şişkin halde dönerler.
Sonra diğer bir kavme gelip onları da davet eder. Fakat o kavim, onun sözünü kabul etmeyip reddeder. Bunun üzerine Deccal o kavimden geri döner gider. Müteakiben o kavim az yağmurlu bir kıtlık musibetine çatarlar. Ellerinde mallarından hiçbir şey kalmaz.
Deccal bir harabeliğe uğrar, ona hitaben:
−Hazinelerini meydana çıkar der. Akabinde o harabeliğin hazineleri, bal arılarının kendi arı beylerinin arkasına tabi olup gitmeleri gibi onun arkasına tabi olurlar. Sonra yetişkin geçlik dolu bir delikanlı çağırır, ona kılıçla vurup iki parça halinde keser. Parçaları bir ok atımı mesafesi kadar birbirinden ayırır. Sonra iki parça ettiği genci çağırır, o da yüzü parlar ve güler halde gelir.
Deccal bu işlerle meşgul olduğu sırada Allah, Meryem oğlu Mesih’i gönderir. O, Dimeşk’in doğu tarafındaki beyaz minare yanına herd boyası ile boyanmış iki parça elbise içinde, ellerini iki meleğin kanatlarının üzerine koymuş halde iner. Başını aşağı eğince (teri) su (gibi) damlar, yukarı kaldırınca da onda iri inci tanesi gibi durur ve güzel bir su iner. Artık hiçbir kâfir için onun nefesinin rüzgârını diri olduğu halde alması mümkün değildir! Onun nefesi de gözünün göreceği her yere ulaşır. Müteakiben İsa aleyhisselam Deccal’ı arar, nihayet onu Beytu’l-Makdise yakın bir yer olan ‘Babu Ludd’ denilen mevkide yetişerek öldürür!..’ buyurdu.”
Müslim 2937/110
4) İsa Aleyhisselam’ın İnişi
İsa (Aleyhisselam)’ın ahir zamanda, kıyamet saatinin yaklaştığı ve Deccal’ın ortaya çıktığı esnada ineceğine Kitap ve sünnet delalet ederken, ümmet de icma etmiştir. İsa (Aleyhisselam) İslam’ın hükümleriyle hükmedecektir. Sonra yeryüzünde Allah’ın dilediği kadar kalacak ve kendisi için takdir edilen bir günde vefat edecektir. Müslümanlar Onun cenaze namazını kılacaklar ve defnedecekler. Bu hususta birçok hadis varit olmuştur. Müslümana yaraşan, yahudilerin İsa (Aleyhisselam) hakkında öldürme ve çarmıha germe iddialarını reddedip Allah’ın onu kendisine yükselttiğiyle ilgili ayetlerine itikat etmesidir. Bu hususu Allah-u Teâlâ Nisâ suresinde şöyle beyan etmiştir:
“Biz Allah’ın Rasulü Meryem oğlu Mesih’i öldürdük demelerinden dolayı (kendilerini yıldırım çarptı). Oysa onu öldürmediler ve asmadılar! Fakat öldürdükleri kendilerine İsa ya benzer gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam kuşku içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur! Sadece zanna uyuyorlar! Onu yakînen öldürmediler! Hayır, Allah onu kendisine yükseltti. Allah daima üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Nisâ 157, 158
Allah’ın bu ve bundan sonraki:
“And olsun, Kitap ehlinden hiç kimse yok ki ölmeden önce ona iman edecek olmasın…” ayetlerinin tefsirinde İbni Kesir, İbni Cerir’den nakille şöyle demiştir:
‘Bu sözlerden en sahih olanı, İsa (Aleyhisselam)’ın yeryüzüne inişinden sonra Ehli kitaptan ona iman etmeyen hiç kimse kalamayacak; İsa (Aleyhisselam)’a ölümünden önce onların hepsi iman edecektir.’ Şüphesiz İbni Cerir’in bu görüşü sahih olan görüştür. Zira ayetin siyakında kastedilen mana; Yahudilerin İsa (Aleyhisselam)’ın öldürülüp çarmıha gerilme iddiasını ve bilgisiz Hristiyanların da buna inanmalarının batıl olduğu anlatılmaktadır.
Allah İsa (Aleyhisselam)’ın öldürülmediğini ve çarmıha da gerilmediğini; ona başka birinin benzetildiğini; benzetilen kişiyi İsa zannederek onu öldürdüklerini; sonra Allah-u Teâlâ onu kendisine yükselttiğini; onun baki ve diri olduğunu; kıyametin yaklaştığı bir zamanda ineceğini haber vermektedir. İsa (Aleyhisselam) Deccal’ı öldürecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek ve cizyeyi ortadan kaldıracak, diğer din sahiplerinden hiç kimsenin dinini kabul etmeyecek, sadece İslam’ı veya kılıcı kabullenecektir.’
İbni Kesir 5/1989
5) Yecuc ve Mecucun Ortaya Çıkışı
Yecuc ve Mecucun ortaya çıkışı da kıyamet alametleri olarak zikredilmektedir. Kur’an bu olayı bize şöyle haber veriyor:
“Dediler ki: ‘Ey Zülkarneyn! Yecuc ve Mecuc bu yerde fesat çıkarıyorlar! Bizimle onlar arasına bir set yapman için sana bir vergi verelim mi?’ Dedi ki: Rabb’imin beni içinde bulundurduğu imkânlar daha hayırlıdır. Siz bana (insan) gücüyle yardım edin de sizinle onlar arasına sağlam bir set yapayım. Bana demir kütlesi getirin.
İki dağın arası eşit düzeye gelince, körükleyin dedi. Nihayet onu ateş haline getirince: Getirin bana üzerine eritilmiş bakır dökeyim dedi. Artık (Yecuc ve Mecuc) onu ne aşabildiler, ne de delebildiler. (Zülkarneyn) dedi ki: Bu Rabb’imin bir rahmetidir. Rabb’imin vadi gel (ip Yecuc ve Mecucun çıkması gerek)diği zaman onu yerle bir eder, şüphesiz Rabb’imin vadi gerçektir.”
Kehf 94, 98
“Nihayet Yecuc ve Mecucun önü açıldı ve onlar her tepeden akın etmeye başladıkları zaman, gerçek (kıyamet) va’di yaklaşmış olur. İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalır. Vay bize, biz bundan gaflet içinde idik. Meğer biz kendimize zulmetmişiz diyecekler.”
Enbiyâ 96, 97
Zeyneb bin Cahş (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gün telaşla dışarı çıktı ve:
‘La ilahe İllallah, meydana gelmesi yaklaşan şerden dolayı vay Arap’ın haline! Bu gün Yecuc ve Mecucun setinden şunun gibi bir delik açıldı!’ buyurdu. Bunu söylerken başparmağı ile onu takip eden şahadet parmağını halka yaptı.
Zeyneb (Radiyallahu Anha):
−Ya Rasulallah! İçimizde salihler varken biz helak olur muyuz? dedim.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Evet, (fasıklık, facirlik, ahlaksızlık vb.) pislikler çoğaldığı zaman helak olursunuz!’ buyurdu.”
Buhari 3139, Müslim 2880/2
Nevvas bin Seman (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘…Derken Allah Yecuc ve Mecucu gönderir. Onlar her tepeden akın etmeye başlarlar. Onların ilk kafilesi, Tabariyye gölüne uğrarlar ve ondaki suyun hepsini içerler. Onların son kafilesi, o göle uğradığında: Yemin olsun ki burada bir seferinde su bulunuyordu derler!..’ buyurdu.”
Müslim 2937/110
Yecuc ve Mecuc ile ilgili başka sahih hadisler de vardır. Yecuc ve Mecuc hakkında varit olan nasların ifade ettiği mana, dünyanın sonunda yeryüzünü ifsat edecek mezkur topluluğun kesin zuhur edeceğidir. Mü’min bu alameti de diğerleri gibi şüphe etmeden tasdik eder. Ancak Yecuc ve Mecucun çıkış zamanı, nerede oldukları ve şekilleriyle alakalı tafsili bilgiler gaybî işlerdir. Onu da sadece Allah bilir! Kıyametin kopuşuyla alakalı bu vb. alametlerin gerçekleşmesinden sonra yaşadığımız bu âlem yerini başka bir âleme devredecektir.
“O gün yer başka bir yere, gökler de (başka göklere) değiştirilir. Bütün insanlar tek ve kahhar olan Allah’ın huzurunda durur.”
İbrahim 48
Bu değişim, Allah’ın İsrafil’e birinci sûra üfleme emrinden sonra gerçekleşir. Sûra üflendiğinde Allah’ın dilediği hariç göklerde ve yerdeki herkes ölür.
“Sûra üflendi, göklerde ve yerde olanlar düşüp öldüler. Ancak Allah’ın dilediği kaldı.”
Zümer 68
“Sûra bir kez üflendiği arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman işte o gün, o va’d gerçekleşmiş sema yarılmıştır…”
Hakka 13-16
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyl dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Allah-u Teâlâ Kıyamet gününde yeryüzünü kabzalar (avucunun içine alır) sağ eliyle de semayı dürer sonra Melik benim, yeryüzünün melikleri nerededir?’ buyurur.”
Buhari 4712, 7382, Müslim 2787/23
6) Bağs (Öldükten Sonra Tekrar Dirilme)
Birinci sûra üflenişten sonra ikinci kez sûra üflenir, bu üflenişle beraber ölülere tekrar hayat verilir. İşte bağs dediğimiz tekrar dirilme olayı budur.
“Sûra üflendi. Şimdi onlar kabirlerinden kalkıp Rab’lerine koşuyorlar. Vay bize! bizi yattığımız yerden kim kaldırdı! İşte Rahmânın va’d ettiği şey budur. Demek Rasuller doğru söylüyormuş dediler.”
Yâsîn 51
7) Haşr (Toplanmak)
Haşr, mahlûkatın tekrar dirilip kabirlerinden çıkışından sonra meydana gelecektir.
“Muttakileri binek üzerinde ikram ile Rahmâna götürdüğümüz suçluları da yaya ve susuz olarak cehenneme sevk ettiğimiz gün…”
Meryem 85, 86
Haşr, halkın kendi aralarındaki hakların alınıp verilmesi için mahkemenin kurulacağı yerde toplanmalarıdır. İnsanlar dirildikten sonra Allah, meleklere emreder, onlar insanları mahşer yerine getirirler. Onların mahşere getirilirken halleri ilk yaratıldıkları günde olduğu gibi sünnetsiz, çırılçıplak ve yalın ayaktır!
Aişe (Radiyallahu Anha)’nın rivayet ettiği hadiste:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Sizler yalın ayak, çırılçıplak ve sünnetsiz olarak haşr olunacaksınız!’
Aişe (Radiyallahu Anha):
−Ya Rasulallah! İnsanlar birbirlerine bakarlar, dedim.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Ya Aişe! Durum insanların birbirlerine bakmalarından daha şedit ve çetindir!’ buyurdu.”
Buhari 6441, Müslim 2859/56
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle demiştir:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizim aramızda ayağa kalkarak bir hutbe irat etti ve:
‘Şüphesiz sizler yalın ayak, çırılçıplak sünnetsiz olarak haşr olunacaksınız!’ buyurdu.
Sonra:
“İlk yaratmaya başladığımız gibi onu iade ederiz. Bu üzerimize bir va’ddir, biz bunu mutlaka yapacağız. Enbiyâ Suresi 104 ayetini okudu.”
Buhari 3142, Müslim 2860/58
a) Amellerin Karşılığının Alınması
Ahiret gününde herkes işlediği amellerin karşılığını alacak ve hiç kimseye zerre kadar zulmedilmeyecektir. İman edip salih amel işleyenler Allah’ın mağfiret ve cennetini elde edecekler iman etmeyip kötülük işleyenler de Allah’ın gazabı ve cehennemine duçar olacaklardır.
“O gün Allah onlara hak ettikleri cezayı (karşılığı) tam verir ve onlar da bilirler ki Allah apaçık haktır.”
Nur 25
Ebu Zer (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Allah-u Teâlâ’dan rivayet ettiği kutsi bir hadiste Allah şöyle buyuruyor:
‘Ey kullarım! Bunlar sadece sizin amellerinizdir ki ben onları sizin için sayıyor ve muhafaza ediyorum. Sonra onların karşılığını size noksansız olarak veririm. Bundan dolayı herkim hayır bulursa hemen Allah’a hamd etsin. Herkim de onun gayrı bir şey bulursa sadece kendini levm etsin, ayıplasın!’ dedi.”
Müslim 2577/55
b) Kulların Hesaba Çekilmesi
İnsanlar Rab’lerine arz olunup adil bir şekilde muhakeme ve hesaba çekileceklerdir. Onların lehine ve aleyhine hüccetler ikame edilecektir. Bundan sonra herkes işlediği amellerinin salih veya fasit olduğunu gözüyle görecektir.
“O gün (hesap için Allah’a) arz olunursunuz! Sizden hiç kimse gizli kalmaz!”
Hakka 18
“Hepsi saf saf Rabb’ine arz olunmuşlardır…”
Kehf 48
“Rabb’ine and olsun ki onların hepsine yaptıklarından soracağız.”
Hicr 92
Adiy bin Hatim (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Sizden her biriyle Allah konuşacaktır. Allah ile kendi arasında tercüman da olmayacaktır. Sonra o kimse bakar fakat önünde hiçbir şey göremez. Sonra önüne bakar, kendisini ateş karşılar. Sizden herkim bir hurma yarısıyla da ateşten korunmaya gücü yeterse bunu yapsın!’ buyurdu.”
Buhari 6451, Müslim 1016/66, 67, Nesei 2551, 2552, Ahmed 18274
Kulların Allah’a arz olmasının ardında, amellerin salih ve fasit olması yönünden ortaya çıkması söz konusudur. Yani herkes dünyada yaptığı amellerini yazılı olarak bulacaktır. Biz buna amel defteri diyoruz. Kullar amellerinden dolayı hesaba çekilirken bu defterler beraberlerinde olacaktır.
“Her insanın (amel) kuşunu boynuna doladık, kıyamet günü kendisi için açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkarırız. Kitabını oku, bu gün nefsin hesaba çekici olarak sana yeter.”
İsra 13, 14
“Kitap (amel defteri) ortaya konmuştur. Onun içindekilerden korkarak suçluların: Vay bize, bu kitaba da ne oluyor ki, ne küçük ne büyük hiç bir şey bırakmıyor; her şeyi sayıp döküyor, dediklerini görürsün. (Onlar) yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Rabb’in kimseye zulmetmez!”
Kehf 49
“Kimin kitabı sağından verilirse o kolay bir hesaba çekilecektir ve sevinçli olarak ehline dönecektir. Kimin kitabı da arka tarafından verilirse o ölümü çağıracaktır ve alevli bir ateşe girecektir. Çünkü o (dünyada iken) ailesi arasında çok sevinçli idi. O hiç Rabb’ine dönmeyeceğini zannediyordu. Hayır, (asla zannettiği gibi değildir; bir gün Rabb’ine elbette dönecektir ve) Rabb’i onu görmektedir.”
İnşikak 7-15
“Kitabı sağından verilen: Alın kitabımı okuyun, ben zaten kitabımla karşılaşacağımı umuyordum der. Artık o hoşnut edici bir hayatın içindedir.”
Hakka 19-21
“Kitabı sol tarafından verilen: Keşke bana kitabım verilmeseydi, şu hesabımı hiç bilmemiş olsaydım, keşke ölüm işimi bitirmiş olsaydı der.”
Hakka 25-27
Kulların okuyacağı amel defterleri meleklerin yazdığı kulların dünyada iken işlediği amellerin bulunduğu divandır. Kulların dünyada iken işlediği amelleri yazan meleklere iman etmek de itikada taalluk eden meselelerdendir. Kiramen Kâtibin dediğimiz melekler bizim amellerimizi yazıp muhafaza etmekle görevlidir. Bunun zikri meleklere iman kısmında geçti.
c) Bundan Sonra Amellerin Tartılması Başlar
Bu hususta Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Hiç kimseye bir haksızlık edilmez. (İnsanın yaptığı) bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da onu getiririz. Hesap gören olarak biz yeteriz.”
Enbiyâ 47
“O gün tartı tam doğrudur. Kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtulanlardır. Kimin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da ayetlerimize zulmetmesinden dolayı kendilerini zarara sokanlardır.”
A’raf 89
“Herkim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür. Herkim de zerre ağırlığınca şer yapmışsa onu görür.”
Zilzal 7, 8
“Nihayet oraya vardıklarında kulakları, gözleri, derileri yaptıkları ameller hakkında onların aleyhine şahitlik ederler. Derilerine derler ki: ‘Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?’ (Derileri): Her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu…”
Fussilet 21
“O gün ağızlarını mühürleriz, elleri bize söyler, ayakları yaptıklarına şahitlik eder.”
Yâsîn 65
8) Havz
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in haber verdiği mesafesi Eyle ile Aden arası mesafeden daha geniş, suyu kardan beyaz, tadı bal karışmış sütten daha tatlı, bardakları ise yıldızların sayısınca olan havuzuna da itikat etmek gerekir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in havuzu ile ilgili hadisler mütevatir derecesindedir. Onları rivayet eden sahabelerin sayısı otuz kadar vardır. Havuzla ilgili hadislerin hepsini buraya almak mümkün değildir. Ancak bir kaçını burada zikredelim.
Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh)’ın rivayet ettiği bir hadiste:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Benim havuzumun genişliği bir aylık mesafedir. Onun suyu sütten daha beyaz, kokusu miskten daha hoştur. Bardakları da semanın yıldızları kadar çoktur. Kim ondan içerse o kimse bir daha susamaz!’ buyurdu.”
Buhari 6477, Müslim 2292/27
Ukbe bin Amir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Ben sizin içinizde havuza ilk ulaşan olacağım ve sizin için şahitlik edeceğim. Vallahi ben şu anda havuzuma bakıp görüyorum. Şüphesiz bana yeryüzünün anahtarları verilmiştir. Vallahi ben, benden sonra sizin şirke dönmenizden korkmam; fakat ben sizin bu hazineler hakkında birbirinizle yarışa girip didişmenizden korkarım!’ buyurdu.”
Buhari 6483, Müslim 2296/30, 31
Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Ashabımdan bir takım insanlar havuz başında benim yanıma geleceklerdir. Ben onları görüp tanıdığım zaman, onlar benim önümden çekilip götürülürler! Ben:
−Onlar benim ashabımdır derim.
(Vazifeli melekler) bana:
−Sen onların senden sonra neler ihdas ettiklerini (ve bidatler çıkardıklarını) bilmemektesin! derler’ buyurdu.”
Buhari 6478
Sehl bin Sa’d (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Ben sizin havuz başında öncünüzüm. Benim yanıma gelen ondan içer, ondan içen kimse de bir daha susamaz! Şüphesiz yanıma benim kendilerini tanıdığım, onların da beni tanıdığı bir takım kimseler gelecek. Sonra benimle onların arasına bir engel konur.
Ben:
−‘Onlar bendendir’ derim.
Bana:
−‘Sen onların senden sonra ne bidatler ihdas ettiklerini bilmemektesin!’ denilir.
Ben de:
−‘Benden sonra dinde değiştirme yapanlar uzak olsunlar, uzak olsunlar derim’ buyurdu.”
Buhari 6479, 6480 Müslim 2295/29
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Kıyamet günü benim yanıma ashabımdan bir zümre kimseler gelecek, onlar benim havuzumdan geri döndürülüp kovulacaklardır.
Ben de:
−‘Ya Rab! Onlar benim ashabımdır! derim.’
(Allah):
−‘Senden sonra onların nasıl bidatler çıkardıklarından bilgin yoktur! Kuşkusuz onlar arkaları üzere dönüp gerisin geri dinden çıkmışlardır!, buyurur’ dedi.”
Buhari 6480, Müslim 2290/27
9) Sırat
Sırat hesap ve mizandan sonra insanların üzerinden geçmesi için cehennem üzerine kurulan bir köprüdür. Rasuller de dâhil bütün insanlar o köprüden geçecektir. Kişinin mü’min, kâfir, salih, fasık vb. olması sıratı geçme hususunda eşittir. Ancak dünyada iken hak dinin gereği amelleri yapıp sıratı müstakim üzere olan kimseler, ahirette de sırat üzerinde ayakları kaymayıp onu geçeceklerdir. Bu dünyada sıratı müstakimden ayrılıp dinin gereklerini yapmayanlar ise ahirette ki sırat üzerinden geçemeyecek ayakları kayıp cehenneme yuvarlanacaklardır! Hadislerde herkesin amellerine göre bir hızla sırattan geçeceği bildirilmiştir.
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Cehennemin tam ortasına sırat kurulur. Ümmetimle beraber onun üzerinden ilk geçen ben olacağım. O gün Rasullerden başka hiç kimse konuşmaz! Rasullerin o günkü konuşacağı söz: Ey Allah’ım! Selamet ver, ey Allah’ım! Selamet ver, demek olacaktır. Cehennemin üzerinde sadan dikenleri gibi çengeller vardır. Sadan dikenlerini gördünüz mü?’
Sahabeler:
−Evet, Ya Rasulallah! dediler.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘İşte o çengeller sadan dikenleri gibidir. Ancak onların ne kadar büyük olduğunu Allah bilir. O çengeller insanları kötü amellerinden dolayı kapıp alırlar. İnsanlardan kimi ameli sayesinde düşmeden kalabilen mü’min, kimi de cezalanmış olan, sonra kurtuluşa ulaşacak kimselerdir’ buyurdu.”
Müslim 182/299
Bu hadiste zikredilen sırat üzerindeki geçiş Kur’an’da uğrama şeklinde ifade edilmiştir:
“Sizden herkes şüphesiz oraya uğrayacaktır! Bu, Rabb’inin üzerine aldığı kesin bir hükümdür. Sonra muttakileri kurtarırız ve zalimleri diz üstü çökmüş olarak bırakırız.”
Meryem 71, 72
Burada bir noktanın izahı gerekmektedir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Bedir ve beyatı rıdvanda bulunan ashabı hakkında:
“Bedir ve Hûdeybiye’ye iştirak edenlerden hiç birisi ateşe girmeyecektir!” buyurunca, Hafsa (Radiyallahu Anha):
−Ya Rasulallah! Allah-u Teâlâ:
“Sizden herkes şüphesiz oraya uğrayacaktır! Bu, Rabb’inin üzerine aldığı kesin bir hükümdür.” buyurmuyor mu? dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Fakat ondan sonra Allah-u Teâlâ:
“Sonra muttakileri kurtarırız ve zalimleri diz üstü çökmüş olarak bırakırız.” buyurmuştur diye karşılık verdi.”
Ahmed 27110, 14784, Ebu Davud 4653, Tirmizi 3860, İbni Hibban 4802
Ayetteki “Sizden herkes şüphesiz oraya uğrayacaktır!..” ifadesinde herkesin cehenneme gireceği anlaşılmaz. Mezkur hadislerde açıklandığı gibi sırat cehennemin üzerinde olup herkesin oradan geçmesi onların cehenneme uğraması manasına gelir, oraya girmesi manasına gelmez! Bu mana hadisler bir arada düşünüldüğü zaman çok açıktır.
Sıratı geçip oradan kurtulan mü’minlerin cennet ve cehennem arasında hak sahiplerine haklarının iadesi için bekletilmeleri vardır.
Bu hususta Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:
“Kıyamet günü mü’minler (sıratı geçip) ateşten kurtulurlar ve cennetle cehennem arasında bir köprü üzerinde bekletilirler. Orada dünyada iken aralarında meydana gelmiş haksızlıklar için kısas yapılır. Haksızlıklardan arınıp tertemiz oldukları zaman onlara cennete girmelerine izin verilir! Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki o mü’minlerden her biri cennetteki makamına dünyadaki meskeninden daha doğru yolu bulur.”
Buhari 6448
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Kimin yanında kardeşinden haksız alınmış bir şey varsa bundan dolayı hak sahibiyle helalleşsin! Ahirette hiç bir dinar ve dirhem yoktur! Kardeşinin hakkı için kendi hasenelerinden alınmadan önce dünyada iken onunla helalleşsin! Ahirette zalimin (haksız yere aldığı) hakkı karşılayacak hasenatı bulunmazsa kardeşinin kötülükleri alınır ve o zalimin üzerine atılır!’ buyurdu.”
Buhari 6447, Ahmed 9621, 10578, Begavi 3978
10) Cennet ve Cehennem
Cennet ve cehenneme iman: Onların yaratılmış mahlûkattan birer mahlûkat ve şu anda mevcut olduğuna; insan ve cinlerin ebedi dönüş yerleri olup cennet Allah’ın velilerinin, cehennemin de İblis ve velilerinin yurdu olduğuna itikat etmektir. Aynı zamanda cennet ve cehennemin ebedi olup yok olmayacağına itikat etmektir.
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!..”
Tahrim 6
“…Yakacağı insanlar ve taş olan ve kâfirler için hazırlanan ateşten korunun!”
Bakara 24
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Sizin şu (dünyadaki) ateşiniz cehennem ateşinin yetmiş parçasından bir parçadır!’
Sahabelerden:
−Ya Rasulallah! Azap için dünya ateşi dahi yeterli idi denildi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Cehennem ateşi, dünya ateşine altmış dokuz derece daha fazla hararetli kılındı. Bunlardan her birinin sıcaklığı dünya ateşinin sıcaklığı gibidir!’ buyurdu.”
Buhari 3064
Numan bin Beşir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i işittiğimde:
‘Kıyamet gününde cehennem ehlinin azapça en hafif ceza göreni şu kimsedir ki onun iki ayağının çukuruna iki ateş parçası konulacak bunların tesiriyle onun beyni kaynayacaktır!’ buyuruyordu.”
Buhari 6462
“İman edip salih amel işleyenleri, altından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele…”
Bakara 25
“Muttakiler güvenli bir makamdadır. Bahçelerde ve çeşme başlarında. İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı otururlar. Ayrıca onları iri gözlü hurilerle de evlendirmişizdir. Orada güven içinde her meyveden isterler. Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar! Onları (Allah) cehennem azabından korumuştur. Rabb’inden bir lütuf olarak. İşte büyük kazanç budur.”
Duhân 51-57
“Cennet de muttakilere yaklaştırılmış, uzak değildir. İşte size va’d edilen budur. Daima tevbe ile Allah’a dönen (hukukunu) muhafaza eden. Gaybî olarak Rahmândan huşu eden ve (Ona) yönelmiş bir kalp getiren herkesin (mükafatı budur). Onlara cennete salimen girin, bu ebedi yaşama günüdür. Orada onlara istedikleri her şey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.”
Kâf 31
“Muttakiler cennetlerde nimet içindedirler. Rab’lerinin kendilerine verdikleriyle safa sürerler. Rab’leri onları cehennem azabından korumuştur.”
Tur 17, 18
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Rabb’inden rivayet ederek şöyle buyurdu:
“Allah-u Teâlâ: Ben salih kullarım için göz görmedik, kulak işitmedik ve insan kalbine gelmedik bir takım nimetler hazırladım!” buyurdu.
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh):
İsterseniz: “Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne gözler aydınlatıcı nimetlerin saklandığını hiç kimse bilemez!” Secde Suresi 17. ayetini okuyun dedi.
Buhari 4659
“Cennet halkı ateş halkına nida etti: Rabb’imizin bize va’d ettiğini biz gerçek olarak bulduk. Siz de Rabb’inizin size va’d ettiğini gerçek olarak buldunuz mu? (Onlar): Evet, derler…”
A’raf 44
Cennet ve cehennem her ikisi de yaratılmış olup sahiplerini beklemektedir. Bu hususta Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Rabb’inizin bağışlamasına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan muttakiler için hazırlanmış cennete koşun.”
Âl-i İmran 133
İmran bin Husayn (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Cennete muttali oldum, ahalisinin çoğunu fakirler olduğunu gördüm! Cehenneme muttali oldum ahalisinin çoğunu kadınlar olarak gördüm!’ buyurdu.”
Buhari 6456, Müslim (2737/94
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Sıcak şiddetlendiği zaman namazı serinliğe bırakın! Çünkü sıcağın şiddeti cehennemin kaynamasındandır!’ buyurdu.”
Buhari 533, Müslim 615/180
Cennet ve cehennem ebedi olup onlar için yok olma veya bitip nihayet diye bir şey yoktur. Bu hususta Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuştur. Allah onlara, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır.”
Tevbe 100
“O inkârcı kâfirler ve zalimler var ya, Allah onları bağışlamayacak ve bir yola da iletmeyecek. Onları sadece cehennemin yoluna iletecek ve orada ebedi kalacaklardır. Bu da Allah’a çok kolaydır…”
Nisâ 168, 169
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Cennet ehli cennete, cehennem ehli de cehenneme doğru ayrılıp gidince, ölüm getirilir. Cennet ve cehennem arasında kılınır sonra o boğazlanır.
Sonra bir nidacı:
−‘Ey cennet ehli! Artık ölüm yoktur! Ey cehennem ehli! Artık ölüm yoktur! diye nida eder. Cennet ehlinin sevincine bir sevinç daha eklenir. Cehennem ehlinin gam ve kederine bir gam ve keder daha eklenir.’
Müslim’deki rivayette Hadis şu ziyade ile rivayet edilmiştir:
‘…Her kes nerenin ehli ise o orada ebedi kalacaktır!..’ buyurdu.”
Buhari 6457, Müslim 2850/42, 43
Bilindiği gibi cennet ikram yurdudur. Allah-u Teâlâ orada iman edip salih amel işleyen kimselere ikram edecektir. Allah-u Teâlâ’nın salih kimselere yapacağı en büyük ikram ise kendisini onlara göstermesidir. Allah’ın ahirette görüleceğine hem Kur’an hem de sünnet delalet etmektedir.
Kur’an’daki deliller:
“O gün öyle yüzler var ki parıl parıl, parlar Rabbine bakar.”
Kıyamet 22, 23
“İyilik yapanlara daha iyi ve güzel, bir de ziyade vardır…”
Yûnus 26
Müfessirlerden çoğu bu ayette ki: “…bir de ziyade vardır…” ayetinden murat cennette Allah-u Teâlâ’yı görmektir demişler sonra da Müslim’deki Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in hadisi ile delil getirmişlerdir:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Cennet ehli cennete girdiği zaman, Allah-u Teâlâ:
−‘Bir şey istiyor musunuz?’ buyurur. Cennet ehli:
−Yüzlerimizi ağartmadın mı, bizleri ateşten kurtarıp cennete girdirmedin mi? derler. Müteakiben Allah hicabı kaldırır, artık onlar için Rab’lerine bakmaktan daha sevimli bir şey verilmemiştir, buyurdu sonra:
“İyilik yapanlara daha iyi ve güzeli, bir de ziyade vardır…” ayetini okudu.”
Müslim 181/297, 298, Fethu’l-Bari 8/198
“Hayır, doğrusu o gün onlar Rab’lerinden perdelenmişlerdir.”
Mutaffifîn 15
Bu ayetten istifade edilen hüküm, Kâfirler Rab’lerinden perdeli ise mü’minler perdeli değildir. İmam Şafii, Allah’ın ahirette görüleceğini iddia etmiş ve şöyle demiştir: “Allah bu ayette kendisine, iman edenlerin perdelenmeyeceğini görüşleri engellenmeden kendisini göreceklerini işaret etmektedir.”
El, İntifa Sayfa 79, El-Lâlekâî 3/560
Allah-u Teâlâ’nın ahirette görülmesiyle ilgili hadisler, İbni Kayyım vb. âlimlerin dediği gibi mütevatir hadislerdendir. Onların bir kaçını zikretmekte yarar vardır.
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Bazı insanlar:
−Ya Rasulallah! Kıyamet gününde biz Rabb’imizi görecek miyiz? dediler.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−“Ayın on dördüncü gecesi görmeye mani bir bulut yokken ayı görmede şüphe ve ihtilaf eder misiniz?” buyurdu.
Sahabeler:
−Hayır, ya Rasulallah! dediler.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−“Görmeye mani bir bulut yokken güneşi görmekte şüphe eder misiniz?” buyurdu.
Sahabeler:
−Hayır, ya Rasulallah! dediler.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−“İşte ay ve güneşi gördüğünüz gibi Allah’ı da göreceksiniz…” buyurdu.
Buhari 799, Müslim 182/299
Cerir bin Abdullah el-Beceli (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Bir gece, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanında oturuyorduk. O gece ayın on dördüncü gecesi idi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) aya baktı ve şöyle buyurdu:
“Şu ayı görmekte nasıl birbirinize sıkışıklık sebebiyle engel olmuyor, hepiniz zahmetsiz olarak onu görüyorsanız, Rabbinizi de öylece göreceksiniz…”
Buhari 7300, Müslim 633/211
Mü’minlerin kıyamette Allah’ı görmesi Kitap ve sünnetle sabit bir akide olup ümmetin geneli bunu kabul etmiştir. Ancak Harici, Mutezile, Râfizî ve Mürcieden bazı kimseler Allah’ın ahirette görüleceğini inkâr etmişlerdir. Bu hususta varit olan ayetleri tevil ederek hadisleri reddetmişler ve sahabenin icmasının dışına çıkmışlardır.
Sahabe arasındaki ihtilaf Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in miraçta Allah’ı görüp görmediği hususundadır. Mü’minlerin Allah’ı ahirette görme hususunda ihtilaf eden bir tek sahabe bilinmemektedir.
Allah’ın Dünyada Görülmesi
Ehli sünnet itikadına göre, Allah’ı dünyada görmek mümkün değildir! Onların bu husustaki delilleri Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den rivayet edilen şu hadistir:
“Şunu kesin bilin ki, sizden hiç kimse ölünceye kadar, Aziz ve Celil olan Rabb’ini asla göremeyecektir!”
Müslim 2931/169, Albani Sahihu’l-Cami 2963